“Cinsiyet Sorunu ve Aile” konularını ele aldığımız bu çalıştayda ana hatlarıyla cin-siyet ve cinsellik konularının hangi alanları etkilediğini ve bunların hangilerinden et-kilendiğini ortaya koymuş olduk. Bunlardan biyolojik cinsiyet ile tercih edi-len/değiştirilen cinsiyet, sosyal inşa ürünü olarak cinsiyet tercihi, feminizm, bu tar-tışmalardaki yeri, bunların çocuk doğurma ve yetiştirmeye etkisi, dolayısıyla da aile kurumunun buradaki rolü, ki bunun da yine toplumsal roller ile ilişkisi öne çıkan ko-nular olmuştur. Bu konuları ve arkasında gizlenmiş olan paradigma değişimini daha iyi anlayabilmek adına LGBTQ hareketinin tarihine bakmak faydalı olacaktır. Modern çağ, haz çağı, ben çağı, özgürlük, eşitlik, bireysellik gibi kavramlarla nitelen-mektedir. Bunlar, LGBTQ hareketinin de temel kavramları sayılabilir ya da başka bir ifadeyle LGBTQ ve cinsellik konularını konuşurken bu kavramlar mutlaka karşımıza çı-kacaktır. Jean Twenge (2014) meşhur Ben Nesli eserinde, “Amerikan toplumunda birey-selliğin artması, çoklu cinsiyet kimliklerinin kabul edilmesiyle sonuçlanmıştır”, der. Bireysellik ise, benliğe ve onun biricikliğine olan vurgusu ile sosyal değerlere bağlılı-ğın ortadan kalkmasına sebep olmuştur. Bireysellikle, ben’in yüceltildiği bir toplum-da, ben’i ilgilendiren her şeye –zevklere, tercihlere– sınırsız bir özgürlük talep edilir oldu; cinsel yaşam ve kimlik de bunlardan biri oldu ve neticede cinsellik, özgür ve açık hâle geldi. Artık cinsel ilişki için evlilik, partnerin karşı cinsten olması gibi normlar çok geride kaldı. Benliğin rahatı, mutluluğu ve hazzı için “kendin için en iyi olanı yap” anlayışı narsisizme götürebildiği gibi toplumu umursamayan, ben-merkezli bir ahlâk anlayışına da götürdü. Bu tutumla, cinsellik alanında insanların istedikleri her-hangi biriyle, istedikleri bir biçimde (evlilik, birliktelik, açık ilişki, eşcinsel ilişki) bir-likte olması özgürlük olarak tanımlandı.